Pazartesi, Kasım 19, 2007

Kısa Yolculuklar

Sonbahar bitti mi orada da, dedi. Kendini yalnız hissettiği belliydi. Belki hiç durmadan koşmasının nedeniydi bu çünkü nereye yetişeceğini bilmiyordu. Mesai biteli iki saat olmuştu, o hala ofiste oturmuş beraber yolculuğa çıkacakları arkadaşını bekliyordu. Hava kararmış, insanlar evlerine dönmüş, iş merkezlerinin ışıkları sönmüştü. Arkadaşı geldiğinde onun yanına da koşarak gitti, biletlerini almak için otobüs firmasına doğru hızlı adımlarla yürüdüler. Aceleyle birkaç birşey atıştırip servisi beklemeye koyuldular. Beklerken de haftanın son iş gününün mutluluğunu, kısa yolcukların neşeli havasını, aldıkları sakızların neden bu kadar kocaman olduğunu konuştular.

Servis geldiğinde otobüsün kalkmasına onbeş dakika vardı. Hemen oturup konuşmaya devam ettiler. O dizideki adamın bütün kadınlarla yatmasının nedeninin çocukken yaşadığı taciz olayı olduğuna karar verdiler. Katil ise yakın bir arkadaşlarıydı zaten. Kafaları karıştı sustular.

İstanbul’dan ayrılmak her zamanki gibi çok zordu. Hep bir sayfayı kapatırken gitmişti İstanbul’dan, hep yeniden başlamak için. Bu defaki de yeni bir başlangıçtı. Uzun zamandır birlikte olan arkadaşları, beraberliklerini resmiyetlendirmeye, dillendirip aileleride ilişkiye katmaya karar vermişlerdi. Normal insanların yaptıkları gibi...

Yalnız yolculuklardaki gibi sıkıcı değildi bu sefer. Akşam 10:00 seferini yapan Eskihisar-Yalova feribotuna bindiklerinde hava lodosa kesmiş, karadan ayrılan Mürsel isimli feribotun kıçını da dalgalar kesmeye başlamıştı. Birer çay alip lodosa bıraktılar dumanları. Biraz üşüyerek, biraz Yiğit Özgür’ün o haftaki esprilerini hatırlayip gülerek.

Küçük bir kız çocuğu gemiye binmiş olmanın şişirdiği özgüveniyle onlarla konuşmaya başladı. Sıkıcı bir konuşmanın sonunda kız;
- Sigara içerseniz ciğerleriniz su toplar ve ölürsünüz, dedi. Hemen içeri koştu. Neden yargılarki biri diğerini. Çocuk da olsa, insandır işte gördüğü gibi davranır.

Tanıdıktır hep feribotun demirleri, en son iki sene önce bindiğinde yine sigara içmişti yanında sevdiğiyle. Durdu onu düşündü. Ne kadar acı çektiyse de yine mutlu anlar geldi gözünün önüne. Giden gitse de kalandı asıl olan. Bak işte yanında en sıkı dostlarından biri, neşeli neşeli anlatıyordu doğum gününde bankada yaşadıklarını. Hani o gün gizli bir koşturma olmuş da onu da çağırmışlar.
– Gelin Oğuz Bey, şöyle geçin, odadan içeri girdiğinde masadaki iki pastaya bakip,
– Aman efendim ne gerek vardı, demişte Oğuz. O daha lafını bitirmeden, Bugün Gözde Hanımın doğum günü, demişler. Oğuz Bey’de kalakalmış öylece. Ama küçük pasta da onun adı yazıyormuş nihayetinde. O kadar da önemli değil, düşünmüşler sonuçta.

Eski anıları kayan yıldızın ucuna taktı. Yeni anılarım olsun diye geçirdi içinden. Hatırlarken o anları yaşadığım insan yanımda olsun dedi. Belki bu sefer yıldız tutardı sözünü de gerçek oluverirdi belki.

Zaman hızlı aktı bu defa yanında Oğuz gibi biri olunca. Bursa Terminaline vardıklarında diğer üç arkadaşlarıda oradaydı uzun uzun sarıldılar. Hemen arabaya koşup Altiparmak’a doğru hız yaptılar.

O gece yeni tanıştığı insanlar oldu. Hepsi güleç, hepsi konuşurken insanın gözlerinin içine bakıyordu. Sohbet ettikçe açılıyor kahkahalarla gülüyordu. Tekrar bu şehre dönmek hem de bir daha asla gelmemeyi düşünürken, hem de gelse bile hep bir hüzün olur içimde derken...

Olmuyormuş. İnsan mutluyken ona hiç kimse dokunamıyormuş işte. Eski dostlar, yeni dostluklar, sıcak yuvalar. Rahat bir yatak. Güzel bir uyku. Dinmeyen yağmur. Bursa’da anneanneler hep aynı oluyormuş. Onun anneannesi gibi konuşuyormuş. Bu Bursa’dan mıymış yoksa Bulgaristan’dan mı? Bütün dayılarda aynı oluyormuş galiba. Böyle sıcak böyle tatlı...

Bir dostla yolculuk yapmak. Güzel başlangıçlara tanık olmak. Umut etmek yeni günle. Sabaha kadar konuşabilmek mutlu eden bir yüzle. Kim olduğunu unutmak sonra. Ben, ben değil miyim ki, diye sormak. Sarhoş olmak, içinden geleni söylemek hep. Yağmurdan nefret edecek kadar çok yağmur görup, kar yağdığı için yağmuru affetmek.

Bursa’da uyanip, İstanbul’da uykuya dalmak. Mutlu olmak velhasıl, kısa yolculuklarla İstanbul’u götürmek başka yerlere. Geri döndüğümüzde daha da çoğalsın diye.