Cumartesi, Ocak 03, 2009

burayı sevdin mi?

ayaklarından hasta bir kız vardı önceleri burada oturan, birde ev arkadaşı vardı. esmerce bir çocuk... kızın adı melek'ti, uzun zaman oldu buradan taşınalı. gerçi onlarınkine taşınmak denmezdi. sanırım bir şeyden kaçıyorlardı, ama neydi bilemiyorum. ara sıra evlerine uzun boylu, sarıca bir çocuk gelirdi... o geldiğinde melek'in gözleri de gülerdi başlarda. İşte melek'le arkadaşı gidince buradan, zaten kimse de kalmadı ya binada, o çocukta gelmez oldu. sen yine de burada oturanlara bir sor. onlardan sonra on kişi daha ayrıldı buradan. topluca daha uygun bir yer mi buldular nedir anlayamadım. boşalan yerleri de melezlere verdim bende, üç tanesini sattım. gel gör ki melek'le o çocuğun evini veremedim geri gelirler diye. melek beni çok severdi, her yerde tanıdığı vardı. bazen mis gibi tatlı su getirirdi, bazen tuz ve şeker. bir keresinde peynir bile getirmişti. işte böyle; nereye gittiklerini bilmiyorum... geri gelirler mi onu da bilmiyorum, dedi, yaşlı apartman sahibi. üzerine kalın bir hayvan postu giymiş 30'lu yaşlarını sürmekte olan kadın tamamen umudunu yitirmiş görünüyordu. tamam, dedi kadın ve merdivenlere yöneldi. aşağı inip binanın kapısından çıkmak üzereyken telefonu çaldı. bir süre telefona baktı ve yüzünü buruşturdu. of anne yaa tam zamanıydı, dedi. yine de telefonu açtı.

- anne? duyuyor musun?
- kızım sen misin?
- evet anne, benim mona. alo, alo?
- kızım sesin kesiliyor şu anda.
- seni arayacağım anne, melek'i bulamadım. taşınmış evinden. anne duyuyor musun?
- ...
- hat kesildi galiba...

mona melek'i aramak için uzun bir yol almıştı. hayatı keşfedip, yalnızlığı benimsemek için bir yolculuğa çıkmıştı aslında, ama melek'in kayıp olduğu haberini aldığında rotasını istanbul'a çevirip, romanya'da katıldığı 'sonsuz hayat birliği'nden ayrılmak zorunda kalmıştı.
bir insan eğer belli bir yaşa kadar hayatında belli duygulara yer vermezse, yani mutlu olmazsa örneğin ya da sevişmezse bedensel gelişimini tamamladığı andan itibaren kemikleşen o duygu merkezleri bir daha uyarılamayacak hale geliyor. çoğu insanda bunu görürüz. mutlu olmaz, hissetmez, sürekli yalnız olduğunu düşünür... çünkü o kadar uzun süre mutsuz, hissiz ve yalnız kalmıştır ki... kimisi böyle olmayı seçmiştir, kimisi denemiş ama başaramamıştır. asıl kaybedenler ise pişman olanlardır, artık bir şeyi asla eski haline getiremeyeceğimizi anladığımızda, yaptığımız 'aslında' planları bu insanların yaşam tarzı haline gelmiştir.


mona melek'i asla bulamayacağını düşündü. belki soğuktan donarak ölmüştür ya da aç kalmıştır ya da canına kıymıştır gibi bir sürü felaket senaryosu üretti kafasında. üç sene önce istanbul'a geldiğinde melek'i aramak hiç aklına gelmemişti. ondan sadece dört yaş büyük olan kız kardeşini... altı ay boyunca bu şehirde kalmış, bir sürü insanla tanışmış, kişisel gelişim ve entelektüellik vaad eden bir sürü birliğe katılmış ama asla kardeşine gelip eski anılardan çocukluğundan bahsetmeyi düşünmemişti.

belki de onu artık duymak istememesinden korkuyordu. mona bir süre önce ses tellerini kaybetmiş ve kara borsa organ pazarından 'uzun süredir aradığı' 20 yaşında bir kıza ait ses telleri küçük bir operasyonla ona nakledilmişti. mona her zaman melek'in onu yaptığı şeylere tepkili olacağını düşünüyordu aslında. bir sevgili olsa, mars'a gitmek istese, bir melezle ya da andromeda'dan gelen bir yaratıkla evlenmek istese melek'in buna ölümüne kızacağını düşünüyordu. aslında öyle olmadığını anladığında ise bağları çoktan kopmuş, yerine yeni ses telleri melek'in ayağındaki solungaçlara bağlanmıştı. biri yürümekten yorulmuş ama koşmayı arzularken diğeri de avazı çıktığı kadar bağırıp şarkı söylemek istiyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder